3 Ağustos 2016

içinde "alice"geçen şeylerden :)




yine uzun süredir bekleyen bir yazıya sıra geldi.
bu yazıyı da sizlerle paylaşmayı çok istiyordum.
mustafa odabaşı'nın 3 ekim 2012 tarihli usa sabah ' da ki yazısı
ben beğenmiştim umarım siz de beğenirsiniz.

işte köşe yazısı aynen şöyle:

tavşan deliiği:zihin kontrolü mümkün mü?

İnsanoğlu nasıl görür? Evrene attığımız her bakış beynimize nasıl yansır? İki farklı kişi aynı yere baktığında aynı şeyi mi görür? Bu soruların cevabı tek bir kelimede gizli aslında. Bu kelime ise dünya üzerindeki her bireyin kendi çabasıyla zihninde inşa ettiği büyük bir yapı aynı zamanda; bilgi. Fakat biz bu inşaat sürecinde dış etkenlere son derece açığız. Yani bazen kendi koyduğumuzu sandığımız bir tuğla aslında başkası tarafından oraya konmuş olabilir. Yapıştırıcı harcın içerisine bizden habersiz yabancı unsurlar eklenebilir. 
Dünyadaki reel fizik kurallarını zihinsel yasalara yani psikolojiye veya her toplumun kendi iç dinamiklerini ortaya koyma çabasındaki, labaratuvar ortamında test edilemeyecek toplumsal nazariyeler ortaya atan sosyoloji gibi sosyal bir bilime uyarlamak mümkün olabilir mi? Bu noktada 'izler' üzerinden giderek bazı ilginç çıkarımlara ulaşılabilir. Fizik yasalarına göre evrende her şey ardında bir iz bırakır. Bir yere dokunduğumuzda parmak izi bırakırız, yemek yediğimizde kanımızda ve idrarımızda değişiklikler olur, bir yere oturduğumuzda ardımızda sıcaklık kalır, yeni bir elbisenin daha önce giyilmiş olup olmadığını dokunarak anlayabiliriz, klavyenin fazla kullanılan tuşlarındaki harfler zamanla silinebilir, pantolonlarda diz yerleri oluşur. Bu örnekler sonzuza dek uzatılabilir. En basit devinimlerimiz bile arkasında bir iz bırakır. Peki ya daha karmaşık olanlar? Mesela bir cinayet mahalli. Olay yeri inceleme uzmanı ile ayakkabı ustasının cinayet mahallinde gördükleri, onların yaşamları süresince inşa ettikleri bilgi birikimine endekslidir. Yani gerçek anlamda görmek için gözler yeterli olmaz. Bilgi ve analiz yeteneği görmemiz için gerekli iki ayrı destekçidir.

Bir domatese parmağımızla hafifçe bastırdığımızda üzerinde küçük bir çukur oluşur. Sonra o çukur kendi kendine yavaşça düzelir. Peki zihnimizde de bu tür geçici izler bırakılabilir mi? Fizik kuralları mental dünyamız için de geçerli mi? Sabahın erken saatlerinde dinlediğimiz bir şarkı, akşama kadar dilimize dolanabilir. Bu durum zihnimizin dış etkenlere kendi irademiz dışında fazlasıyla açık olabileceğinin bir ipucu aslında. İnsan kendi beyninden geçen düşünceleri kontrol edemez, nerede durması gerektiğine hükmedemez. Yani beyni tetikleyen bir dış güç sayesinde düşüncelerimiz de kontrol edilebilir. Hoşumuza giden bir filmin sahneleri bir kaç gün boyunca zihnimizde dolaşır. Okuduğumuz bir kitapta kendi hayal dünyamıza göre tasvir ettiğimiz evrenin etkisinde kalırız. Zihnimizde tasarladığımız sahneler, gün içerisinde istemimiz dışında aklımıza gelir. Tüm bunlar şunu gösteriyor, beynimiz tamamıyla bize ait değil, onu korumak, kontrolümüz dahilinde çalışmasını sağlamak için ayrıca bir efor sarfetmemiz gerekiyor. 

Programlama

İnsan beyninin bu zaaflarını bilen ve bu sayede zihni kontrol etmeye çalışan bir takım odaklar olabilir mi? Bize gösterilenlerle gerçekte varolanların birbiriyle örtüşmediğini, modern medya ve habercilik sisteminin zihni kontrol etmede kullanılan en önemli araçlar olduğunu savlamakla başlasak, hatta ileri gidip son 60 yıldır yapılan olimpiyat ve dünya kupaları açılış gösterilerinin satanik ayinler olduğunu, Hollywood sinemasının çok özel bütçelerle hazırlanmış bir beyin programlama stratejisinin en hayati parçası haline geldiğini, Eurovision, Avrupa ve Dünya futbol organizasyonlarının küresel zihin kontrolünün diğer önemli ayaklarını oluşturduğunu, CIA'nın çocuk pornosunu teşvik ettiğini iddia etsek bize deli diyen çıkar mı? Peki bunları delillendirmeye çalışırsak perdenin arkasına keskin bir bakış atmış olur muyuz? 

Gerçeği görebilmek için 'bilgi'nin ne kadar gerekli olduğunu dile getirmiştik. Hatta enformasyonun 21. Yüzyılın en değerli öğesi olduğunu söylesek bile hata yapmış olmayız. Soğuk savaş dönemindeki süper güçlerin bilgi avcılığı odaklı istihbarat yapılanmaları içinde bulunduğumuz yüzyılın şekillenmesine de etki etti. Bilgi çağı yakıştırmasındaki bilgiyi sadece pozitif bilimler olarak alırsak yanılırız. Buradaki bilgi, tümden dünyada olup biten her şeyin anlık ve derin bilgisidir aslında. Ve basitten karmaşığa doğru giden bilgi skalasında bize gösterilenler, gizlenenlere kıyasla dev bir balinanın yuttuğu istavrit kadardır. 



Rabbit Hole (Tavşan Deliği)

Peki bize gösterilmeyen 'dark side'a, ayın karanlık yüzüne ulaşabilmenin bir yolu var mı? Gerçek bilgiyi bizden gizlemeye çalışan, elimize bilgi parçacıklarından oluşan birer elma şekeri tutuşturup bizi uzaktan izleyenler kimler? İnsanların gizemlere olan merakının yansımalarını hatırı sayılır ölçüde gişe yapan filmlerde ve aylarca çok satan listelerinden inmeyen kitaplarda görebiliyoruz. Gizeme duyulan merakın yanı sıra gizem oluşturma ihtirası da insanlık tarihi kadar eski bir yöneliş. Ezoterik yapılanmalar, gizli örgütler, gül-haç, hermetik öğretiler, Atlantis kültü, paganizm, antik Mısır inanışı, gizemli semboller, kutsal kase, Atbash, Adam Kadmon, heykeller, lahitler, kabalizm, onomastik, nümeroloji, paranormal olaylar, metafizik ve sayısız gizem, insanoğlunun tarih serüveninde, kuşakları sırtına bağlanmış bir şekilde ardından sürüklediği ve günden güne büyüttüğü dev bir yığın biçiminde takibini sürdürüyor. Bu yığın her geçtiği yerde bir 'iz' bırakıyor. Bu izler ise kültürel etkileşimler şeklinde, inançları ve gelenekleri etkiliyor. Sayısız gizem beraberinde sayısız teoriyi de getiriyor. Bu teoriler de birbirlerini etkiliyor ve ortaya öyle bir şey çıkıyor ki, 'bilinen' kısım üzerinde yapılan spekülasyonlar, bilinmeyen ve saklanan devasa kısım kadar büyük boyutlara ulaşıyor. 

İşte tam da burada karşımıza rabbit hole kavramı çıkıyor; yani tavşan delikleri. Her türlü gizemli bilgi ortalığa saçılamayacak kadar değerli. Yerin altında öyle geniş ve derin bir bilgi katmanı var ki, sadece ona giden delikler bile popüler kültürü esir almaya yetiyor. Harry Potter, Da Vinci'nin Şifresi, A Clockwork Orange, Star Wars, Matrix serisi, Lost, Heroes, Yüzüklerin Efendisi, Transformers, Alice Harikalar Diyarında gibi metafizik gizemler içeren pek çok eser ve yapım tavşan deliği başta olmak üzere, neredeyse bilinen her türlü ezoterik sembole göndermeler yapıyor. Derin bilgi katmanına giden tüneller açıp, insanların bu tünellerde boğulmalarını isteyenler, her gün yeni bir kurgu ile karşımıza çıkıyor. Peki gerçek dünyadan kopup tavşan deliğinde bize sunulduğu kadar bilgi kırıntısıyla debelenmemizi isteyenler kimler?

1999 yapımı The Matrix filminin meşhur follow the white rabbit / beyaz tavşanı izle repliği bir labirent girişinin anahtar cümlesi aslında. Aynı cümle Alice Harikalar Diyarında adlı filmde de karşımıza çıkmıştı. Magic Mushroom yani sihirli mantarları yiyen Alice, tavşan deliğinden geçerek harikalar dünyasına adımını atıyordu. Matrix'teki Neo ise bu dünyaya girebilmek için bir hap yuttu. Sihirli mantarlar ve haplar, gerçek dünyadan derin dünyaya geçişte kullanılan anahtarlardı. Bunu uyuşturucu bağımlılığının kaynak kodları olarak yorumlarsak ortaya bambaşka bir tablo çıkar. Yani bize masumca 'gösterilen'leri tefsir ettiğimizde gördüklerimiz korkutucu olabilir. 

Transformers üçlemesinin son filmi olan Dark of the Moon'un bir sahnesini burada anmak istiyorum. Yıl 1969. Apollo 11 uzaya gönderilir, John F. Kennedy insanlık tarihinin önemli adımlarından biri esnasında konuşma yapıyordur. Haber ajanslarının kamuoyuna duyurduğu 'aya ilk adım' tek manşet konusuyken, NASA'nın aslında bambaşka bir projenin peşinde olduğu, yolculuğun aya sadece ayak basmak değil, uzaylılardan kaldığı düşünülen bir aracın içerisinde keşif yapmak ve ondan bazı parçalar almak için planlandığı görülür. Gösterilen ile görünen - bilinen ile bilinmeyen taraf, bir yandan ay metaforunun aydınlık/karanlık ilişkisi ile birleştirilirken, diğer taraftan kamuoyunun dikkati başka bir tarafa çekilir. Bunu takip eden sahne ise hayli enteresandır, koca bir dolgu tavşan oyuncak baş gösterir, görünen ve görünmeyen taraf tavşan deliği göndermesi ile kombine edilir. Bu küçümseyici sahne, gerçek bilgiye ulaşmanın imkânsızlığı karşısında duyulan özgüvenin alaycılığını yansıtır. Biz tüm bunları nasıl yorumlamalıyız? Derin bilgi katmanının gizliliğine atıf yapılırken, filme adını veren dark of the moon diğer bir deyişle black moon aynı zamanda ezoterik bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Kara büyünün en etkili olduğu, karanlık güçlerin harekete geçtiği ve senede sadece 13 kez yaşanan black moon gecesi Amerikan gençliğini peşinden sürükleyen The Twilight serisinin ana unsurlarından biri. Gösterilenler ve sembolik göndermeler hayli ilginç. Perdenin arkası ise sandığımızdan daha karmaşık.



Zihni kontrol eden dünyayı kontrol eder

En başa dönecek olursak, birileri beynimizde kalıcı izler bırakmaya çalışıyor olabilir mi? Bizi programlamaya, onların istediği gibi düşünmeye sevk etmek istiyorlarsa bunu başarıyorlar. Günde ortalama 5 saat TV izleyen Türk toplumu, dayatılan diziler, eğlence programları, yarışmalar, tartışma ve müzik programları sayesinde açık bir zihne sahip olma lüksünü yitiriyor. Yüzlerce imaj kafamızda dans ediyor. Kafa dağıtmak için TV izlediğimizi söylüyoruz bazen, evet öyle bir dağılıyor ki, toparlamak mümkün olmuyor. 

En kritik nokta ise habercilik anlayışı. Küresel haber kaynakları Reuters, Fox TV, ABC, Associated Press ve BBC dünyadaki tüm haber akış ağını kontrol ediyor. Şimdi şöyle düşünelim, önümüzde bir haber var, bu haber çok hızlı bir şekilde, belki de 15 dakika içerisinde tüm dünyaya yayılmış durumda. Haberin kaynağını doğrulayacak ve sağlamasını yapacak bir imkânımız yok. Bize sunulan ve 'yorumsuz' olarak önümüze getirilen haberlere inanmamız bekleniyor ve pek çok kimse haberin doğruluğunu sorgulamayı aklından bile geçirmiyor. Dünya kamuoyu, 11 Eylül 2001 yılında küresel zihin kontrolü testine tabi tutuldu. Ne kadar kısa sürede, ne kadar insan bir tiyatroya inanacak bu ölçüldü. Plan başarılı oldu, tiyatroyu kurgulayanlar istediğini aldı. Sadece haber ajansları kullanılarak insanların zihnine bazı imajlar kazındı. Bunlardan biri de Müslüman terörist imajıydı. Artık biz bile herhangi bir Hollywood filminde, sakallı ve Ortadoğu orijinli birini gördüğümüzde, ilerleyen sahnelerde 'terörist' bir saldırı sahnesinin gelebileceğini düşünüyoruz. Hipnotizma'daki trigger kavramı burada karşımıza bambaşka bir şekilde çıkıyor ve koşullanıyoruz. Zihnimize bir fikir ekiliyor ve hasat ediliyor. Buna engel olacak gücümüz var mı? Küresel zihin kontrolünün gerçek amacı nedir?

Tüm sorduğumuz soruların cevaplarını bulmak için, İkinci Dünya Savaşı sonrasına gideceğiz, ABD tarafından kaçırılan Alman bilim insanlarının top secret seviyesinde yürüttüğü projeleri derinlemesine inceleyeceğiz. Dünyayı kontrol etme yolunun artık zihinleri ele geçirmek olduğunu fark edenlerin planlarını deşifre etmeye çalışacağız. Yine de bazı sorular yanıt bulamayacak, bu sefer de Antik Mısır uygarlığına, Göktürk Devleti'ne, Ortaçağ Avrupa'sının gizemli örgütlenmelerine seyahat edeceğiz. Aradığımız yanıtlara ulaşmak için tüm verileri birleştirip kapsayıcı bir teori ortaya atacağız. Bu teori gözlüğüyle her şey göründüğünden farklı bir forma kavuşacak, yeniden yorumlanacak ve en sonunda gerçekten görüyor olacağız.




umarım sizde benim gibi bu köşe yzaısını beğenmişsinizdir.

tüm yorumlar konuyla alakalı olarak ramazan kurtoğlu hocanın okuduğum evanjelizim adlı kitabını hatırlattı ki yazısı için buraya tıklayabilirsiniz.hatta daha fazlasını yapıp kitabı tedarik edin derim.














açık ve kirlenmemiş zihinlere diyelim bugün....


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumlarınız için teşekkür ederim :)

Related Posts with Thumbnails